25 Ekim 2012 Perşembe

Bir Felaketin Anatomisi -4-





26 Nisan 1986 günü Çernobildeki 4 numaralı reaktörün patlaması sonucu Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan bombalarının 100 katı kadar radyasyon havaya karıştı, radyoaktif bulutlar rüzgarında etkisiyle Güney Afrika’ya kadar ulaştı. Yağan yağmurlar Karadeniz ve Edirne’de bulutları yere indirdi. En mütevazi rakamlara göre, üç ülkede 146 bin kilometrelik bir alan radyoaktif kirlenmeye maruz kaldı. Bu, İtalya’nın yarısı kadar bir alana denk düşüyor. 52 bin kilometrelik Danimarka büyüklüğünde bir tarımsal alan da kirlendi.

  Felaketinin üzerinden 22 yıl geçmiş olmasına rağmen insan sağlığı açısından hala ciddi tehlikeler taşıyan bölgede yüzlerce köy yerleşime kapalı. Yıldönümü dolayısıyla hayatını kaybeden 4 bin kişi, Ukrayna, Rusya ve Beyaz Rusya’da anıldı. Halk Çernobil anıtlarına çiçekler koyarak kandiller yaktı.
Aşağıda okuyacağınız, daha önce Aktüel’de yayınlanmış Çernobil araştırması ve resimleri felaketin boyutlarını gözler önüne seriyor:

Nisan 1986 günü İsveç’in başkenti Stockholm’deki Formsak Nükleer Santrali’nin çalışanları da, santraldeki cihazlar da ters giden bir şeyler olduğunu fark etti!
Radyoaktivite ölçüm cihazları alarm veriyordu! Danimarka ve Finlandiya’daysa radyasyon oranları normalden 6-10 kat fazlaydı. Önce sorunun kendi santrallerinden kaynaklandığını düşündüler. Fakat izledikleri yön onları doğuya, Ukrayna’ya götürdü.
Nükleer felaketin merkezi Çernobil’di! Çernobil Santrali’nin 190 ton zenginleştirilmiş uranyum içeren 4 numaralı reaktörü 1983′te hizmete açıldı. 25 Nisan 1986′da bir güvenlik testi için reaktörün gücü yarı yarıya düşürüldü.
Bir gün sonra, yani 26 Nisan gecesi 1000MWth düzeyine inmesi gereken güç 30MWth’e düştü ve bu durum reaktörün kontrolden çıkmasına neden oldu. Saatler 01:23:48′i gösterdiğinde meydana gelen patlama reaktörün 2 bin tonluk çatısını havaya uçurdu. Üstelik geçmişi 1960′lara dayanan R.B.M.K tipi reaktörler, nükleer radyasyonun yayılmasını önleyecek bir üst yapıya da sahip değildi!
Çernobil’e en yakın yerleşim yeri Pripiyat’ta yaşayıp Çernobil’de çalışanlar,patlamayı izleyen 48 saat boyunca kol gezen ölümü görmezden geldi. Herkes sadece “bir kaza”dan bahsediyordu. Onlara ortalık sakinleşene kadar üç gün evlerinden uzaklaşmaları söylendi.
Ertesi gün Kızıl Ordu’nun genç askerlerine üsleri tarafından bir emir verildi: “Ya Çernobil Santrali’nin çevresini iki dakikada temizleyeceksiniz ya da Afganistan’da iki yıl savaşacaksınız!”Emri alan askerlerden bugün kaçının hayatta olduğu bilinmiyor!Pripiyat’ta 150 bin kişi evini terketti. Bir yıl sonra, 1987′de radyasyon düzeyi hâlâ çok yüksek olmasına rağmen “babuşkalar” (yaşlı kadınlar)birinci derece yasak bölgeye geri döndü. Devlet yetkilileriyse bu kadınların nükleer çağda sezyum-137 ile yüz yüze gelmeyi şehir hayatına tercih etmesine karşı kayıtsız kaldı.

‘ÖLÜM’ BULUTLARIN ETKİSİYLE YAYILDI

26 Nisan 1986′da Çernobil’de meydana gelen, Hiroşima’nın 100 katına denk patlamanın sadece SSCB sınırları içinde kalmayacağı açıktı.
Bulutlar yoluyla Kanada’dan Japonya’ya kadar taşınan radyasyonun Türkiye’yi etkilememesi söz konusu bile değildi! Buna karşın dönemin üst düzey yetkililerinin “Türkiye’de radyasyon yok” sözleri kulaklarımızda çınlarken, bölgede yetişen ürünlerde insan sağlığına zararlı hiçbir kirlenmenin olmadığını kanıtlamak için ince belli bardaklardan içtikleri
çaylar da hafızalarımızdaki yerini aldı.
Fakat “görünmez düşman” radyasyon,insanlarla giriştiği savaşta yavaş yavaş zafere ulaşıyordu. 20 yılın ardından “kanser,” Karadeniz Bölgesi’ninölüm oranlarını gösteren grafiklerde yukarı doğru tırmandı.
Radyasyonun Türkiye’deki etkileriyle ilgili çalışmalar ne yazık ki çok sınırlı. Bunda istatiksel yetersizliklerin de rolü büyük. Konuyla ilgili en son çalışma Türk Tabipler Birliği ve Hopa Belediyesi’nin işbirliğiyle 1-30
Eylül 2005 tarihleri arasında Hopa ilçe merkezinde yapıldı. 1939 evde yaşayan 7 bin 831 kişi üzerinde gerçekleşen araştırmada 76 kanser vakası saptandı.
Hopa ilçe merkezindeki Sağlık Ocağı’nın kayıtlarına göre 2003 yılında meydana gelen 38 ölümün 21′i, 2004′te 36 ölümün 14′ü, 2005′te 22 ölümün 11′i kanser nedeniyle gerçekleşti. Bu üç yıl içinde meydana gelen 23 ölümün nedeniyse saptanamadı. Yani Hopa’da son üç yılda gerçekleşen ölümlerin yüzde 47.9′u kanserden! Bu Türkiye ortalamasının
hayli üzerinde. Çünkü Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 2004 yılında
Türkiye’deki ölümlerde kanserin payı yüzde 11!
İlçedeki kanser vakası sayısıyla kanser yüzünden ölümlerin Türkiye’nin
diğer coğrafi alanlarına göre daha fazla görülmesi, durumun ne
kadar tehlikeli ve daha ayrıntılı araştırılmaya muhtaç olduğunu gözler
önüne seriyor. Çernobil felaketinin 20. yıldönümüyle, Sinop’a nükleer
santral yapılması tartışmasının aynı günlere rastlamasıysa daha da
tuhaf!


Kaynak :

http://www.erguvanim.net/blog/cernobil-faciasinin-yildonumu/

                                                                  SeSSizlik

2 yorum:

  1. Dün gibi hatırlıyorum faciadan yıllar sonra rahmetli babaannem 90 yaşındayken rahim kanserine yakalnmıştı doktorlar o yaştaki bir kadının rahim kanseri olmasını direkt çernobile bağlamışlardı.. Gerçi iyi bir tedaviyle yendi kanderi o yaşına rağmen ama Kazım Koyuncu gibi yenemeyen nice çernobil mağduru Karadeniz insanı var...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok haklısınız faciada bir çok kaybımız oldu.atlatıldı bir şekilde ama asla hafızalardan silinmeyecek.yalnız insan hayatını hiçe sayanlar hala uğraşmakta kanserler arttı.insanların gözü dönmüş artık para uğruna insanların hayatını hiçe sayanlar çoğaldı.

      Sil