25 Ekim 2012 Perşembe

Bir Felaketin Anatomisi -4-





26 Nisan 1986 günü Çernobildeki 4 numaralı reaktörün patlaması sonucu Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan bombalarının 100 katı kadar radyasyon havaya karıştı, radyoaktif bulutlar rüzgarında etkisiyle Güney Afrika’ya kadar ulaştı. Yağan yağmurlar Karadeniz ve Edirne’de bulutları yere indirdi. En mütevazi rakamlara göre, üç ülkede 146 bin kilometrelik bir alan radyoaktif kirlenmeye maruz kaldı. Bu, İtalya’nın yarısı kadar bir alana denk düşüyor. 52 bin kilometrelik Danimarka büyüklüğünde bir tarımsal alan da kirlendi.

  Felaketinin üzerinden 22 yıl geçmiş olmasına rağmen insan sağlığı açısından hala ciddi tehlikeler taşıyan bölgede yüzlerce köy yerleşime kapalı. Yıldönümü dolayısıyla hayatını kaybeden 4 bin kişi, Ukrayna, Rusya ve Beyaz Rusya’da anıldı. Halk Çernobil anıtlarına çiçekler koyarak kandiller yaktı.
Aşağıda okuyacağınız, daha önce Aktüel’de yayınlanmış Çernobil araştırması ve resimleri felaketin boyutlarını gözler önüne seriyor:

Nisan 1986 günü İsveç’in başkenti Stockholm’deki Formsak Nükleer Santrali’nin çalışanları da, santraldeki cihazlar da ters giden bir şeyler olduğunu fark etti!
Radyoaktivite ölçüm cihazları alarm veriyordu! Danimarka ve Finlandiya’daysa radyasyon oranları normalden 6-10 kat fazlaydı. Önce sorunun kendi santrallerinden kaynaklandığını düşündüler. Fakat izledikleri yön onları doğuya, Ukrayna’ya götürdü.
Nükleer felaketin merkezi Çernobil’di! Çernobil Santrali’nin 190 ton zenginleştirilmiş uranyum içeren 4 numaralı reaktörü 1983′te hizmete açıldı. 25 Nisan 1986′da bir güvenlik testi için reaktörün gücü yarı yarıya düşürüldü.
Bir gün sonra, yani 26 Nisan gecesi 1000MWth düzeyine inmesi gereken güç 30MWth’e düştü ve bu durum reaktörün kontrolden çıkmasına neden oldu. Saatler 01:23:48′i gösterdiğinde meydana gelen patlama reaktörün 2 bin tonluk çatısını havaya uçurdu. Üstelik geçmişi 1960′lara dayanan R.B.M.K tipi reaktörler, nükleer radyasyonun yayılmasını önleyecek bir üst yapıya da sahip değildi!
Çernobil’e en yakın yerleşim yeri Pripiyat’ta yaşayıp Çernobil’de çalışanlar,patlamayı izleyen 48 saat boyunca kol gezen ölümü görmezden geldi. Herkes sadece “bir kaza”dan bahsediyordu. Onlara ortalık sakinleşene kadar üç gün evlerinden uzaklaşmaları söylendi.
Ertesi gün Kızıl Ordu’nun genç askerlerine üsleri tarafından bir emir verildi: “Ya Çernobil Santrali’nin çevresini iki dakikada temizleyeceksiniz ya da Afganistan’da iki yıl savaşacaksınız!”Emri alan askerlerden bugün kaçının hayatta olduğu bilinmiyor!Pripiyat’ta 150 bin kişi evini terketti. Bir yıl sonra, 1987′de radyasyon düzeyi hâlâ çok yüksek olmasına rağmen “babuşkalar” (yaşlı kadınlar)birinci derece yasak bölgeye geri döndü. Devlet yetkilileriyse bu kadınların nükleer çağda sezyum-137 ile yüz yüze gelmeyi şehir hayatına tercih etmesine karşı kayıtsız kaldı.

‘ÖLÜM’ BULUTLARIN ETKİSİYLE YAYILDI

26 Nisan 1986′da Çernobil’de meydana gelen, Hiroşima’nın 100 katına denk patlamanın sadece SSCB sınırları içinde kalmayacağı açıktı.
Bulutlar yoluyla Kanada’dan Japonya’ya kadar taşınan radyasyonun Türkiye’yi etkilememesi söz konusu bile değildi! Buna karşın dönemin üst düzey yetkililerinin “Türkiye’de radyasyon yok” sözleri kulaklarımızda çınlarken, bölgede yetişen ürünlerde insan sağlığına zararlı hiçbir kirlenmenin olmadığını kanıtlamak için ince belli bardaklardan içtikleri
çaylar da hafızalarımızdaki yerini aldı.
Fakat “görünmez düşman” radyasyon,insanlarla giriştiği savaşta yavaş yavaş zafere ulaşıyordu. 20 yılın ardından “kanser,” Karadeniz Bölgesi’ninölüm oranlarını gösteren grafiklerde yukarı doğru tırmandı.
Radyasyonun Türkiye’deki etkileriyle ilgili çalışmalar ne yazık ki çok sınırlı. Bunda istatiksel yetersizliklerin de rolü büyük. Konuyla ilgili en son çalışma Türk Tabipler Birliği ve Hopa Belediyesi’nin işbirliğiyle 1-30
Eylül 2005 tarihleri arasında Hopa ilçe merkezinde yapıldı. 1939 evde yaşayan 7 bin 831 kişi üzerinde gerçekleşen araştırmada 76 kanser vakası saptandı.
Hopa ilçe merkezindeki Sağlık Ocağı’nın kayıtlarına göre 2003 yılında meydana gelen 38 ölümün 21′i, 2004′te 36 ölümün 14′ü, 2005′te 22 ölümün 11′i kanser nedeniyle gerçekleşti. Bu üç yıl içinde meydana gelen 23 ölümün nedeniyse saptanamadı. Yani Hopa’da son üç yılda gerçekleşen ölümlerin yüzde 47.9′u kanserden! Bu Türkiye ortalamasının
hayli üzerinde. Çünkü Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre 2004 yılında
Türkiye’deki ölümlerde kanserin payı yüzde 11!
İlçedeki kanser vakası sayısıyla kanser yüzünden ölümlerin Türkiye’nin
diğer coğrafi alanlarına göre daha fazla görülmesi, durumun ne
kadar tehlikeli ve daha ayrıntılı araştırılmaya muhtaç olduğunu gözler
önüne seriyor. Çernobil felaketinin 20. yıldönümüyle, Sinop’a nükleer
santral yapılması tartışmasının aynı günlere rastlamasıysa daha da
tuhaf!


Kaynak :

http://www.erguvanim.net/blog/cernobil-faciasinin-yildonumu/

                                                                  SeSSizlik

21 Ekim 2012 Pazar

Bir Felaketin Anatomisi -3-



Bilimsel ve Tarihsel Detaylarıyla Çernobil Faciası

Çernobil Ukrayna’nın kuzeyinde, Beyaz Rusya sınırından birkaç mil ötede ve başkent Kiev’den 100’lerce mil ötede yer alır. Aynı büyüklükteki en yakın şehir Doğu’ya doğru yaklaşık 60 mil olan Chernigov’dur. Burası, nükleer santral kurulmasından sorumlu sovyet bakanlığı Gidyoproyekt 1972’de burada bir nükleer santral kurmaya karar verene kadar tamamen bir tarım arazisiydi. Santrale güneydoğuya doğru 6 mil ötede yer alan tarihi kasabanın adı Çernobil’i verdiler. Çernobil’in Rusça tercümesi acı veren şeydir.
SSCB’nin standartlarına göre bile, Çernobil büyük bir yatırımdı. Öncelikle iki reaktör inşa edilmiş; bunlar 1978’de çalıştırılmaya başlanmıştır. İki tane daha inşa edilmiş ve 1983’te çalıştırılmıştır. Reaktörleri soğutmak için büyük bir su deposu kazıldı, işçileri ve ailelerini barındırmak için bir atom kasabası inşa edildi. Kasabaya yerel bir nehrin, Pripyat Nehri’nin adı verildi. 1986’da patlamanın olduğu zaman, iki reaktör daha inşa halindeydi.; bunlar tamamlansaydı Çernobil dünyadaki en büyük nükleer enerji santrallerinden biri olacaktı.
Moskova’daki Gidyoproyekt’in bürolarındaki mavi bir noktadan başka bir şey olmadığından yani başlangıcından bu yana, Çernobil birçok tartışmayla gölgelenmiş durumdaydı. Tamamıyla sovyet reaktör dizaynı, RBMK özelliği taşıyordu, Rusça’da kelimenin tam anlamıyla “yüksek güçlü kanal-tipi reaktör”, su soğutmalı ve grafitle hafifletilen ve Sovyetler Birliği’nin dışında bir yerde kullanılmayan bir reaktördü. Büyük bir reaktördü ve sovyetler tarafından sadece vatansever nedenlerle değil, nükleer bombaların üretilmesinde önemli bir madde olan plutonyumu ürettiği için tercih ediliyordu.
VVER gibi diğer sovyet reaktörlerinin tersine, RBMK’nin dışında bir koruma duvarı yok ve belirli olağanüstü durumlarda daha az güvenli diye düşünülüyor. Bu nedenlerden dolayı kıdemli sovyet bilim adamlarının Kiev’e bu kadar yakınlıkta bu tip bir reaktör inşa etme konusunda ciddi tereddütleri vardı.Nüfus yoğunluğunun daha az olduğu ve bir kaza olduğunda sonuçlarının o derece ciddi olmayacağı Sibirya’ya neden inşa edilmesin diye önerdiler. Etkili olamadılar. Elektrik ihtiyacı olmadığında bir nükleer enerji santralı kurmanın anlamı neydi?
Dışında bir koruma duvarının olmasından daha ölümcül olarak, RBMK’nin onu tasarlayan mühendisler ve Çernobil’i günlük olarak işleten mühendislerden en azından bazıları tarafından da bilinen çok ciddi tasarım hataları vardı. Bir reaktör, elektrik üretimini kontrol etmek için kontrol çubukları kullanır. Kontrol çubukları, radyoaktiviteyi tamamen emen boron adlı bir maddeden yapılmıştır. Bütün çubuklar, reaktörün dışında dik pozisyonda durduğunda reaktör tam güçle çalışır. İçeri tam olarak sokulduklarında zincirleme reaksiyon durur ve reaktör kapanır.
RBMK tipi reaktör az güçle çalıştığında dengesiz hale gelebilir ve kapatılması gerekir. Acil bir durumda, operatörün son çaresi panik düğmesine basmaktır. Bu, aniden kontrol çubuklarını reaktörün içine sokar ve nükleer fizyon durur; yine de kapatıldıktan sonra hala reaktörü soğutmak gerekir. Çernobil felaketinden önce, bir kere panik düğmesine basıldığında, RBMK tipi bir reaktör için kontrol çubuklarının tamamen içeride olacak şekilde indirilmesi 18 saniye sürdü. Nispeten, bu, batıda da kullanılan VVER tipi bir reaktörde sadece iki buçuk saniye sürüyor.
Tasarımda daha ciddi bir dikkatsizlik kontrol çubuklarının uçlarının gerçekten, boronun tam ters etkisi olan ve reaktiviteyi hızlandıran grafitten yapılmış olmasıydı. Bir kibriti hayal edin; ucundaki fosfor grafit ucu ve tahta ise boron mil. Reaktör, normal istikrarlı bir durumda çalıştığında, grafit uçlarının farkı olmaz ama reaktör istikrarlı değilse pozitif boşluk katsayısı diğer bir deyişle enerji dalgalanması yaratabilirler. Çernobil’de yaşanan budur. Felaketten beri eski Sovyetler Birliği’nde işletilen RBMK tipi reaktörlerin hepsi değiştirildi. Grafit uçlar çıkarılmış ve acil durdurma şimdi 5 saniyeden az sürede tamamlanıyor.
Güvenliği geliştirme testi
Bununla birlikte, tasarım tek problem değildi. Çernobil felaketini hatırlayacak yaşta olanlar, o gece görev başında olan ve ölmeyen üç kıdemli mühendisin de olaylardaki payları nedeniyle beş yıl hapis cezasına çarptırıldıkları davaları da hatırlayabilirler. Felaketi hızlandıran koşullara güvenliği arttırmak için yapılan bir testin kısmen neden olması dayanılmaz bir çelişkidir.
Bir nükleer santral kapatıldığında, birkaç gün daha santrali soğuk tutmak gerekir ve iki veya üç gün daha içinden su pompalanması gerekir. Normalde bu işlemin yerine getirilmesi için gerekli olan elektrik enerjisi reaktörlerin kendi enerji kaynaklarından ya da ana şebekeden alınır. Acil bir durumda, örneğin bir savaşta, ana şebekenin ya da enerji santralinin elektriği olmayabilir bu yüzden dizel jeneratörler, suyu reaktörün etrafında dolaştırmak için bekleme durumundadır. Sorun, dizel jeneratörlerin çalışmaya başlamasının 30 saniye sürmesidir. Sovyetler, dönen bozuk bir türbinden gelen enerjiyi kullanıp bunu su pompalarını çalıştıracak elektriğe dönüştürmeyi düşünüyorlardı. Bu akıllıca bir bir fikirdir ama pratikte gerçekleştirmesi zordur ve bu teoriyi test etmek için reaktörü düşük enerjide çalıştırmak gerekir. Çernobil patladığında bu testi başarmayı deniyorlardı.

                       
                     

Reaktörle Rus ruleti
Her nükleer santralin Çernobil’de gerçekleşmiş olan olay gibi bir olayın hiçbir zaman gerçekleşmemesi için bir dizi güvenlik önlemleri vardır. Normalde, nükleer santral istikrarsız hale geldiği zaman acil enerji azaltma sistemi kendi kendine devreye girer. Boron kontrol çubuklarının 211’i de reaktörün içine otomatik olarak indirilir, soğutma suyu Acil Çekirdek Soğutma Sistemi tanklarından beslenir, acil besleme suyu pompaları devreye girer ve bekleme durumundaki dizel jeneratörler çalışmaya başlar. Bu sistemler, MPA (maksimum tasarım-temelli kaza) düğmesi aracılığıyla kontrol edilir. Fakat, bu düğme şaşırtıcı bir şekilde kapanmıştı. Neden? Reaktör ünitesini çalıştıran mühendisler, A.S. Dyatlov ve onun dalgın çalışma arkadaşları V.P Brukhov ve N. M. Fomin “saf” bir deney yapmak istediler ve reaktörün bütün acil güvenlik sistemlerini kapamaları için kesin izinlerini verdiler.
Çernobil’deki personel aylardır bu deneyi gerçekleştirmek istiyordu. 25 Nisan günü bunu yapmak istediler ama gün boyunca Çernobil’lde üretilen bütün elektriğe ihtiyacı olan Kiev’deki yük taşıyıcısıonlara engel oldu. Sıkışmıştı ve daha az deneyimli gece vardiyası çekip çekemeyeceklerini görmeliydi.
26 Nisan 1986’da saat 12’de patlamalardan yaklaşık bir buçuk saat önce, 4 numaralı reaktörün kontrol odasında tam bir hareket ve kaygılı bir bekleyiş vardı. Bunlar işlerinden şiddetle gurur duyan adamlardı ve SSCB’nin en prestijli ve modern nükleer santrallerinden birinde çalışıyorlardı. O gece kontrol odasında yaklaşık 15 kişi vardı. Sol tarafta, Kharkov’dan bütün yolu gelen makine mühendisleri vardı. İşleri aşağı döner türbini gözlemekti. Ortada reaktörün çalışmasından sorumlu teknisyenler Sasha Akimov ve Leonid Toptunov vardı. Bu iki takım arasında dördüncü bloğun uzman mühendisi ve deneyden sorumlu adam Anatoly Stepanovich Dyatlov vardı.
Dyatlov titiz bir adamdı ve kendi bildiği gibi yapmaya alışıktı. Çernobil’deki işini kazanmadan önce, nükleer deniz altılarda kullanılan tip küçük su soğutmalı reaktörlerle çalışıyordu. Deneyimi nükleer enerji santrallerine özellikle büyük RBMK tipi reaktörlere uygun değildi. Çernobil Gerçeği adlı kitabın yazarı ve Çernobil’in kıdemli personelini tanıyan ve işletmesinin ilk yıllarında orada çalışan Grigori Medvedev’e göre, Dyatlov zor bir tipti ve iyi bir yönetici değildi. Çernobil’de büyük bir laboratuvar vardı ve Medyedev’e göre burası onun için daha uygun bir ortam olurdu. “Dyatlov zor bir karakteri olan karmaşık bir insandı. Katı, dikkatli bir patron görünümünde, gerçekte Dyatlov gerçekten ne olduğuyla ilgilenmiyordu. Sözünü tutmayan inatçı bezdirici bir adamdı.” Razim Ilgamovich Davletbaev’in Anıları, 4 No’lu reaktör ünitesi, Türbin Ünitesi Başkan Yardımcısı Leonid Toptunov reaktörden sorumluydu.  26 yaşındaydı ve Moskova’daki Kurçatov Nükleer Enstitüsü’nden yeni mezun olmuştu. İyi bir öğrenci olmasına ve kendini mesleğine adamış olmasına rağmen bunun gibi karmaşık bir deney için gerekli deneyimi yoktu.
Hemen hemen bütün kontrol çubuklarını sokarak reaktörün gücünü düşürmeye başladı fakat bir nedenle güç deneyi yürütmeye yetmeyecek dereceye düştü. Şimdi reaktör tehlikeli bir durumdaydı ve hemen kapatılmalıydı. Deney daha önce bir kere iptal edilmişti, emin olalım ki Dyatlov üstleri olan Brukanov ve Fomin’e neden tekrar ertelendiğini anlatmak istememişti. İzin reddedildi. En makul kararı verip reaktörü kapatmak yerine Dyatlov genç teknisyenlere bağırmaya başladı, “ Eğer gücü yükseltmezseniz, kıt zekalılar ben kendim yapacağım!”
Toptunov bunu anlamadı, bu ona öğretilen her şeye karşıydı. “Eğer gücü arttırırsak Anatoly Stepanovich” diye kekeledi, “enerji dalgalanması riskine girebiliriz.” Hayatının geri kalanında hiç şüphesiz pişman olan Toptunov için ızdırap verici bir an olmalı. Moskova’da 6 numaralı hastanede beklenmeyen ve kötü bir sonla biten bir hayat için. “Gücü arttırırsam” diye düşünmüş olmalı “Enerji dalgalanması riskine girerim ve reaktör tamamen kontrolden çıkar ama eğer yapmazsam kovulurum.”
Toptunov patronuna karşı koyma gücünü kendinde bulamadı ve çaresiz bir girişimle 18.cisi dışında bütün kontrol çubukları dışarı çekildi. Tam sayısı hiçbir zaman bilinemeyecek, ama kime ne, çalışan bir reaktöre yirmi sekiz çubuktan daha azının tamamen sokulmamasını açıkça belirten doğrudan bir işletme kuralları ihlaliydi.
Toptunov’un tahminleri açıktı, saat 1.22’de 30. saniyede, reaktördeki güç astronomik düzeye yükseldi. “Anatoly Stepanovich, enerji dalgalanması yaşıyoruz acil durum enerji azaltma sistemini harekete geçiriyorum!” dedi Toptunov ümitsizce kararlı bir ses tonuyla. Düğmeye basılmıştı ve çubuklar reaktör çekirdeğine inmeye başladılar, 18 saniye felaketi önlemeye yeter miydi?
Merkezi reaktör koridorundan şimdi yüksek patlama sesleri geliyordu. Reaktör kontrolden çıkarken sıcak ve daha sıcak oluyordu. Reaktörün iç ve dışındaki suyu besleyen iletim hatları ve kontrol çubuklarını barındıran kanallar yüksek ısıdan parçalanıyordu. Çubuklar iki buçuk metre alçaldıktan sonra aniden durdu. Akimov gözlerine inanamadı ve yerçekimi kuvvetiyle pozisyona düşerler umuduyla, çaresiz son bir girişimleservo motorlarına giden gücü kesti. Fakat çubukların gidecek bir yeri yoktu, sıcaktan kanalları ezilmiş ve bükülmüştü. Bir reaktörün parametrelerini teknisyene gösteren Selsyn göstergeleri tehditkar bir şekilde parlıyordu, kontrol odası boyunca alarmlar çalıyordu. 20 saniye sonra, ilk buhar patlaması gerçekleşti. Sonra saat 1:23’te 58. saniyede reaktörün çatısını havaya uçuran bir nükleer patlama oldu.
Temizlik işçileri
Çernobil kaynaklı en kötü serpinti Beyaz Rusya,Ukrayna ve Rusya’nın küçük bir bölgesini etkiledi. Bununla birlikte, sorunun boyutu Sovyetler Birliği’nin her tarafından insanların temizlik işçisi olarak çağrılması anlamına geliyordu. Yüz binlerce asker, binlerce itfaiyeci pilot ve mühendis çağrıldı. Bazıları karşı karşıya oldukları tehlikeden habersizdi, diğerleri, özellikle mühendisler ve bilim adamları ölümcül bir duruma gideceklerini bilerek en küçük bir itiraz olmadan gittiler.Çoğu,“Esli ne ya a kto?” “Ben değilsem kim?” diye sormuş olmalı.
Bu derece bir nükleer kaza ilk defa olmuştu ve Sovyetler ortaya çıkan problemleri yapabildikleri en iyi şekilde çözmeliydiler.Reaktörden patlamayla çıkan yüksek radyoaktiviteli grafiti türbin koridorunun çatısından almalıydılar. İçin için yanan reaktörün ağzına grafiti tekrar koymak için Almanya ve Japonya’dan robotlar istediler.Robotların elektronik düzeneği, aşırr yüksek radyoaktivite oranı yüzünden bozuldu. Bunun yerine insan görevlendirildi. Binlerce askere, elde bulunan tek koruma olan göğüs ve genital organlar için kurşun bir kıyafet, bir maske ve plastik eldivenler verildi. Türbin koridorunun çatısına çıkıp kürekle bir parça grafit alıp reaktörün içine atmak için bir dakika veriliyordu. O dakikada bütün hayatları boyunca alabilecekleri en yüksek radyoaktivite dozunu aldılar.
Moskova menşeli bilim adamı Grigori Medvedev, Çernobil Gerçeği adlı kitabında, felaketten birkaç gün sonra, dehşete düşüren durumu biraz olsun kontrol altına alma yolları denemek ve bulmak için Moskova’dan gönderilen Özel Komisyon’un bir parçası olarak Çernobil’e geldiğini hatırlıyor. Karşılaştığı şuydu, “Devriye gezen askerler, çoğunlukla “burun” için gaz maskesi takıyorlardı, fakat bazıları “petal” ekipman giyiyordu. Askerler, bazı personel araçlarının üzerinde maskelerinin önü açık oturuyorlar ve sigara içiyorlardı. Bazıları bunun için maskelerinin solunum aygıtlarını çıkarmıştı, bazıları da solumun aygıtlarına içinden sigara geçirmek için delik açmışlardı. Kiev’den Çernobil’e seyahat ederken Medyedev şunu anımsıyor: “Mikhalov sürücüyü bir likör dükkanının önünde durması için zorladı. “Kendimizi temizlemek için votkaya ihtiyacımız var. Bir kere hayalarınız radysyona maruz kaldıysa, olan olur. Bundan sonra hayat yaşamaya değer mi?” V.S. Mikhalov, SSCB’de nükleer yapılanmanın ikinci başkanıydı.
Birçok insan, Çernobil’de olanların en kötü durum senaryosu olduğunu düşünüyordu ama durum bu değildi. Patlamadan haftalar sonra, reaktör şiddetli bir şekilde yanıyordu. Bu sarsıcı durumu ümitsizce çözmeye çalışan bilim adamları ve mühendisler, reaktörün beton temeller üzerinde bir delik açar ve tutma havuzlarındaki suyla ve su döngüsüyle temas eder diye akılları başlarından gitmişti. Bunun sonucu, Avrupa’nın çoğunda ve Sovyetler Birliği’nin batı kesimlerinde hayatı yaşanılamaz kılacak bir hidrojen bombası olurdu. Askeri dalgıçlar ve madenciler, suyu dışarı pompalamak için aceleyle içeri girdiler ve sonra yanan reaktörün altına beton döktüler. Çatının tepesine çıkan madencilerin, dalgıçların ve askerlerin çoğu çok zaman önce öldüler, çoğu da oldukça gençti.
Felaketten bugüne Çernobil
İngiltere’de birçok insan, Çernobil’in 2000 yılı aralık ayına kadar hala çalışan bir santral olduğundan habersizdir. Patlamadan sonra, Sovyet Hükümeti, Çernobil’de geri kalan üç reaktörü açmak gibi tartışmalı bir karar aldı. Bunun akıllıca bir adım olup olmadığı konusunda fikir ayrımı oldu. Vladimir Çernousenko ve Grigori Medvedev, patlamadan sonra tamamen temizlik için harcanan insan ömrüne dikkat çekiyorlar, böylece nükleer santral yeniden açılabilirdi. Diğer reaktörleri açma fikrinin politik olduğu söyleniyor, böylece SSCB dünyaya ve Viyana’daki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na Çernobil’in yeniden elektrik ürettiğini söyleyebilirlerdi. Bunun yerine, nükleer santralden vazgeçilmeliydi.
Zhores Medyedev gibi diğer bilim adamları ya da Ukrayna’da tanıştığım insanlar, gazeteci Mae Rubenko gibi, Çernobil’in tekrar açılıp kapanmasından bağımsız olarak temizlenmesi gerektiğini tartışıyorlar. Dördüncü reaktörün içeriği açıkta bırakılamayacak kadar radyoaktif olduğu için, reaktörün kalıntıları üzerine lahiti inşa etmek zorundaydılar. Ukrayna’nın Çernobil’in ürettiği elektriğe çok ihtiyacı olduğunu söylüyorlar ve SSCB dağıldığındaki ve 1991’de Ukrayna Rusya’dan ayrıldığındaki sürekli elektrik kesintilerine dikkat çekiyorlar. Ukrayna Rusya’ya enerji için bağımlılığını azaltana ve kendi elektrik şebekesini yeniden yapılandırana kadar Çernobil’in ışıkları yandı ve başkent Kiev’de gizli çalışmasını sürdürdü.
Bir ve iki numaralı reaktörler türbin koridorundaki bir yangın sonrasında 1996’da kapatıldı. Üç numaralı reaktör, yaşam süresinin sonuna ulaşmadan batıdan gelen büyük politik baskılar sonucunda kapatıldı. Hepsi aynı dönemde ve hatta Çernobil’den önce inşa edilen Rusya’daki RBMK reaktörleri halen işletilmekte ve Leningrad nükleer enerji santralindeki gibi, elektriğe yönelik artan talebi karşılamak için yaşam süreleri uzatılacak.
Bilim adamları ve mühendisler, patlamadan sonra işletilen üç reaktörün sökülmesini gözetlemek , en önemlisi de lahiti gözetlemek ve reaktörün ikinci kez üzerinin kapatılması için hala Çernobil’de çalışıyorlar. İkinci kapatma için tasarım bitmek üzere. Greenwich’teki milenyum küresine benzer, ama yeni Wembley Stadyumu’nun üzerindeki kemerin şeklinde, kalın çelik ve betondan yapılmış büyük bir kubbe nükleer santralle birleştirilecek ve mevcut lahitin üzerinden geçirilecek.
Çernobil’de çalışan bilim adamları, mevcut yapının yenisi hazır olana kadar çökebileceğinden kaygılılar. Ukrayna hükümeti, bu büyük mühendislik projesini kendi başına karşılayamaz, AB’den ve Dünya Bankası’ndan para alması gerekiyor. Zhores Medvedev gibi bilim adamları paranın geleceğine inanmıyorlar. Medyedev’e göre, mevcut yapı çökerse bu, sadece Ukrayna ve Beyaz Rusya’yı etkileyecek ve bu yüzden AB’nin öncelikler listesinde en üst sırada değil.
Bölge
1986 Mayıs başında, yetkililer nükleer santralin 30 km yarıçapındaki her yeri boşalttılar ve kapattılar. Resmi sınır, özel izin olmadan bölgede yaşamak ya da çalışmanın yasak olmasına rağmen, birçok insan evlerine geri döndü ve yetkililer bunu görmezden geliyor. Ukrayna hükümeti onları Kiev’in varoşlarında bir daireye yerleştirse bile, muhtemelen taşınmayı reddedeceklerdi. Yaşamak için toprağa her zaman bağlı oldular; nesillerdir kendi sebzelerini yetiştirip, kendi hayvanlarını beslediler. Pratik koşullarda kendi yiyeceklerini yetiştirmeden küçük bir devlet maaşıyla yaşayamazlardı.
Çoğu yaşlı ve gidecek başka yerleri yok. Çok azı radyoaktiviteyle kirlenmiş bir bölgede yaşamanın ve radyoaktif yiyecek yemenin getirdiği tehlikeleri gerçekten anlıyor ve anlayanlar da buna aldırış etmiyor. Ukrayna’dayken, sahip oldukları tek ev, orada olduğu için bölgede yaşayan yaşlı bir çiftin videosunu izlemiştim. Yaşlı adam ağlıyordu çünkü çocuklarını çok özlemişti ve hemen hemen hiç gidip göremiyordu.
İngiliz yazar ve tarihçi Pierce Paul Read’in Ablaze’inden bir alıntı: “Ormanda çilek ve mantar toplamak, domates ve salatalık turşusu kurmak, çok eski zamanlardan beri, yaz aylarında çiftçinin yarım günüydü. Kışın ağaç kesmek, kütükleri doğramak, günlük rutinin bir parçasıydı, fakat şimdi kirlenmiş odunları yakan her ocak Çernobil2in dördüncü reaktörünün küçük bir modeli haline geldi.”
Son yıllarda Çernobil turistlerin ilgisini çeken bir yer oldu. Kiev’de şirketler, Bölge’de rehberli bir tur için 120 dolardan yukarı bir fiyat alıyorlar. Kasım kasım kasılan ve heyecanla belgeleri kontrol eden askeri polis, nükleer santralin 10m yarıçapına girersen tulum ve gayger sayacı veriyor. Bu biraz gereksiz de olsa, dramatik bir etki yaratmasına ve özel Sovyet hissiyatına katkıda bulunuyor. 28 Nisan 1986’da, palamadan iki gün sonra alel acele boşaltılmıştı. Şimdi bahçeler yabani otlarla sarılmış ve yabani köpekler sokaklarda dolaşsa da, Sovyetler Birliği günlerinde donuktu. İnsanların nasıl yaşadığının çarpıcı bir örneği, hiçbir zaman gerçekleşmeyen 1 Mayıs kutlamalarını simgeleyen kızıl pankartlar.
Çernobil’in nükleer atık deposu olmasına rağmen, eski santralde ve bölgedeki mevcut çalışma, uzun dönem ciddi sağlık risklerini gizliyor. Ukrayna ve Rusya’nın, kapatılan bölgeye sınır alanlarında çalışan doktorlar, bölge nüfusunda kanser oranlarının ortalamanın çok üstünde olduğunda hemfikirler. Kalp rahatsızlıkları ve nörolojik bozukluklar yaygın ve çocuklar zayıf bağışıklık sistemleriyle doğuyor. Ukrayna yetkilileri, Çernobil’i suçlamaktan kaçınsa da, insanların çoğu bundan eminler. Çernigov’da doğum oranı 1990’lardan beri düştü. Anne babalar çocuklarının ciddi sağlık problemleriyle doğacağından endişeliler.
Ne yazık ki, ne radyoaktif kirliliğe maruz kalmış yiyecek yemenin uzun dönem etkilerine dair ayrıntılı bir araştırma var ne de bunu yapacak kaynak var. Çernobil’in uzun süreli etkilerinin kesin niteliği hakkında kimse emin olamıyor. Bu sorun, çoğu Ukrayna vatandaşının yoksulluğuyla şiddetleniyor. Maaşlar düşük, işsizlik yüksek, alkolizm ve uyuşturucu bağımlılığı yaygın. Bu sorunların çoğu Çernobil’e yüklenemez ama daha zor olabilecek sorunlar için kolay bir sorumluluk referansı sağlayabilir.

                                                            UĞUR BÖCEĞİ
Dipnot:
kazanın ekonomik boyutlarını anlamak için;
http://www.mailce.com/gelmis-gecmis-en-pahali-10-kaza.html
---------------------------------------------------------------------
Kaynak: www.uzmanportal.com
Kaynak: http://www.mailce.com/insanlik-tarihinin-aci-olaylarindan-biri-cernobil-faciasi.html

10 Ekim 2012 Çarşamba

FAYDALI BİLGİLER



FAYDALI BİLGİLER
Elektriği açık bırakmayın.
Enerji tasarruflu ampul kullanın.
Enerji tasarruflu lambalar normal lambalara oranla (ürün ve firmasına göre) 2-20 kez daha uzun ömürlüdür. Tasarruf potansiyeli enerji tasarruflu lamba başına yaklaşık 110 TL kadardır.
Binalarınıza yalıtım yaptırın.Isı kayıplarını engelleyin.
Pasif Ev” standartlarının, binanın ısıtma enerjisi tüketiminin yılda metrekare başına 15 kWh’in altında kalmasını hedefleyen yalıtım sistemi ve ısıtma donanımının kullanılmasını zorunlu kılıyor. Buna karşılık Türkiye’deki yalıtımsız binalarda, yılda metrekare başına enerji tüketiminin 300-350 kWh’e kadar çıkıyor.
Mevcut binanıza Isı yalıtımı yaparak ısıtma ve soğutma da %50 tasarruf yapmanız mümkün.
Binalarda uygun yalıtım ile aşağıdaki oranlarda enerji tasarrufu sağlanabilir
Pencereler %10 - 25
Tavan %25
Isı Köprüleri %20-50
Dolgu Duvarlar %15-25
Döşemeler %10
Suyunuzu boşa harcamayın.
Haftada bir kez bile küveti doldurursanız, yılda 7.4 ton su harcarsın.
Her saniye bir damla damlayan musluk yılda 1 ton su harcar.
4 kişilik bir ailenin her ferdi, günde 1 kez, sifonu amacı dışında çekerse, yılda 16 ton su harcamış olur.
4 kişilik bir ailenin günlük bulaşığını yıkamak için bir bulaşık makinesi sadece 12 litre su harcar. Bu da elde yıkamaya oranla 10 su tasarrufu sağlar.
Gereksiz oda sıcaklıklarını engelleyin.
Odalarınızın ısısını bir derece indirmeniz,
yaklaşık % 6 lık ısınma maliyeti tasarrufu sağlar.
Yaşam ve çalışma mekanlarının ısısının 20 °C olması tamamen kafidir.
Diğer odalar için önerilerimiz:
Mutfak = 18 °C
Tuvalet = 16 °C
Yatak odası = 17 °C
Bir kaç günlük evden uzak kalma durumunda ortalama ısıyı 15 °C,
daha uzun süreler için ise 12 °C ye ayarlayınız.
Yenilenebilir Enerjiden yararlanın. Evlerinizi güneşle kucaklayın.
Güneş Panellerini kullanın.
Bir güneş paneli sistemi, genelde yaz aylarında içme suyunun ısıtılması için gerekli olan ısıyı % 100 sağlar.
Düzgün bir tesis sayesinde insan yılda ortalama içme suyunun % 60 ını güneş enerjisiyle ısıtabilir.
Pencere ve Kapılarda ısı kaçaklarını engelleyin. Yalıtımlı çift camlı pencereler kullanın.
Kapı ve pencerelerden ısı kaybını önlemek için yalıtım yapılmalıdır. Pencereler ve kapılar, evlerdeki ısının dörtte birinin kaybına neden olur.
Yalıtımsız bir evde meydana gelen ısı kaybının %20’si tek camlı pencerelerden kaynaklanır. Çift cam kullanmak bu kaybı yarıya indirir.
Enerji Tüketimini Kontrol Et!
Günümüzde elektrik ve yakıt maliyetleri çoğunlukla
doğrudan banka hesabından çekiliyor.
Bu gerçi rahatlıktır, fakat ne yazık ki, kullanılan enerji miktarı çabuk gözden kaçabiliyor.
Bundan dolayı tüketiminize iyi dikkat ediniz.
Örneğin yakıt faturanızı komşunuzun veya arkadaşlarınızın faturalarıyla karşılaştırınız.
Enerji Verimliliği Yasalarını takip edin!
21.Yüzyılda her ülke enerji verimliliği konusunda hem yerel hem de küresel özellikleri gözeterek tedbirlerini almakta ve bu doğrultuda Yasalar ve Yönetmelikler çıkartmaktadır. Bu yasalar ülkenin yararı ve halkın bilinçlenmesi gözetilerek yapılmaktadır. Halk olarak bilinçlenme hareketine destek olalım, devletin yasa ve yönetmeliklerine kayıtsız kalmayalım, yakınlarımıza enerji verimliliği ve enerji tasarrufu konusunda uyarılarda bulunalım.
Güzel bir Dünya ve Temiz bir Gelecek için bunları yapalım…
Global ve Yerel Karbon Ayakizinizi Azaltın.Dünya için geridönülmez sonuçları olan yaşam biçiminizi değiştirin.
Türkiye Sera Gazı Emisyonu
Enerji---258 MilyonTon
Sanayi Prosesleri---27 MilyonTon
Arazi Kullanımı ve Ormancılık---76 MilyonTon
Atık---30 MilyonTon
Tarım---16 MilyonTon
Toplam----407 MilyonTon
İnceleyiniz: http://www.carbonfootprint.com/index.html (KARBON AYAKİZİNİZİ ÖLÇÜN!)
Enerji Tasarrufu Yapın
Paranıza Para Katın

1 Ekim 2012 Pazartesi

Dünyayı Kurtarmak İçin




Bahçelerimizde kullandığımız yabancı bitkiler suyu lıkır lıkır içer.otomatik fıskiye bir saat çalıştırıldığında tüketilen su 1000 litrenin üzerindedir.Bildiğimiz bahçe hortumları ise daha da fazlasını tüketmektedir.Yerel bitkiler sadece kuş ve kelebekleri çekmekle kalmaz,günlük bahçe sulama işinden zaman ve harcama olarak da tasarruf sağlar.Ayrıca yerel bitkiler,normalde bahçe bitkilerine harcanan suyun %50 daha azını ister.Türkiye biyolojik çeşitlilik yönünden zengin bir ülke,bu nedenle hangi bitki türlerinin yaşadığınız yere uygun olduğunu öğrenmek için yerel fidanlıkları ziyaret edin.


İşlemden geçmiş içme suyumuzun %60 ile %70’i çim sulamaya aktarılırken,sulama sistemi olan ortalama bir çim bahçe, her yaz 38.000 litre su tüketir.Yerel örtücü bitkiler,çimin yetişmediği ortamlarda bile kolaylıkla büyüyebilir.Bitkilerin çevresine ve çimenlik alanlara kuru yaprak veya ottan oluşan bir örtü (malç) koyarak buharlaşmayla kaybolan suyun miktarını %70’e kadar azaltabilirsiniz.Malç ayrıca zararlı otların çıkmasını da önler ve toprağın kalitesini artırır.

Bitkiler sera gazı salımını azaltma ve yaban hayatına yaşam alanları sağlamanın yanı sıra, evlerin elektrik harcamalarınıda düşürür.

Ortalama bir evde kullanılan suyun sadece yarısının berrak içme suyu kalıtesınde olması yeterli.Tuvalet ve bahçede kullanılan su, gri su geri dönüşüm sistemleri denilen sistemle banyo,duşiçamaşır makinesi ve mutfak lavabosundan geri kazanılabilir.Gri suda daha yüksek oranlarda bulunan fosfor ve nitrojen,bitkiler için bir besin kaynağı bile olabilir.Gri su sistemi çamaşır makinesinin suyunu toplayan bir su deposundan, evdeki tüm su çıkışlarından gelen suyu bitki ve mikroorganizmalarla işlemden geçiren kapsamlı bir sisteme kadar, farklı farklı olabilir.

Bahçenizi temizlemek için eski dostlarınız tırmık ve süpürgeyi kullanın.Yaprakların suyla temizlenmesi her beş dakikada 185 litre su tüketiyor.Benzinli çim biçme makinaları yada yaprak üfleme makinaları bir aracın istanbul’dan Erzincan’a kadar giden aracın sağladığı havakirliliği kadar bir kirlilik yapmaktadır.
                              Loca GaGarin

30 Eylül 2012 Pazar

Küçük İpuçları -2-



Ormanlardan kesilen ağaçların %71’inden fazlası günümüzde ofislerde kullanılan kağıtlara dönüşüyor: Türkiye’de her yıl yaklaşık 4 milyon ton kağıt kullanılıyor.Bu da 68 milyon yetişkin çam ağacı demek.

Ø Ambalajlar,ülkemizde atılan bütün çöplerin beşte birini oluşturuyor.Türkiye’de her yıl 5 milyon tondan fazla ambalaj ve kutu(her kadın,erkek ve çocuk başına 75 kg) katı atık depolama alanlarına gönderiliyor.Ve bunların %4 den azı geri dönüştürülüyor.


Ø Makinede sıcak suyla çamaşır yıkayıp,bir de kurutma makinesinde kuruttuğumuzda,zaten aşırı yüklediğimiz atmosferimize bir kaç kilo daha fazla sera gazı yayıyoruz.Fakat soğuk suda yıkayıp,çamaşırlarımızı ipte kurutarak enerjiden önemli oranda tasarruf ediyor ve salım azalıyor.

Ø Duşta 10 dakika yerine 5 dakika kalmak,yılda binlerce litre su tasarrufu sağlar.
Ø Türkiyede ortalama bir aile yılda 180.000 litre su kullanıyor ve katı atık alanlarına gönderilecek yaklaşık 2 ton atık üretiyor.

Ø Bahçe ve çimenlerin sulanması için her gün 30 milyon metreküpün üzerinde su harcanıyor.
                                 Loca GaGarin

23 Eylül 2012 Pazar

GERİ DÖNÜŞÜM





Yeniden değerlendirilme imkanı olan atıkların çeşitli fiziksel veya kimyasal işlemlerden geçirilerek ikincil hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim sürecine dahil edilmesine geri dönüşüm denir. Diğer bir tanımlamayla herhangi bir şekilde kullanılarak kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli geri dönüşüm yöntemleri ile hammadde olarak tekrar imalat süreçlerine kazandırılması olarak tanımlanabilir.
 Tabii kaynakların sonsuz olmadığı, dikkatlice kullanılmadığı takdirde bir gün bu doğal kaynakların tükeneceği akildan çıkarılmamalıdır.
 Bu durumu farkına varan ülke ve üreticiler kaynak israfını önlemek ve ortaya çıkabilecek enerji krizleri ile başedebilmek için atıkların geri dönüştürülmesi  ve tekrar kullanılması için çeşitli yöntemler aramış ve geliştirmişlerdir.
Geri dönüşümde amac; kaynakların luzumsuz kullanılmasını önlemek ve atıkların kaynağında ayrıştırılması ile birlikte atık çöp miktarının azaltılması olarak düşünülmelidir. Demir, çelik, bakır, kurşun, kağıt, plastik, kauçuk, cam, elektronik atıklar gibi maddelerin geri dönüşüm ve tekrar kullanılması, tabii kaynakların tükenmesini önleyecektir. Bu durum; ülkelerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ithal edilen hurda malzemeye ödenen döviz miktarını da azaltacak, kullanılan enerjiden büyük ölçüde tasarruf sağlayacaktır. Örneğin kullanılmış kağıdın tekrar kağıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltığı ve bir ton atık kağıdın kağıt hamuruna katılmasıyla 8 ağacın kesilmesi önlenebilmektedir.

Geri Dönüşebilen Maddeler
Demir • Çelik • Bakır • Aliminyum • Kurşun • Piller • Kağıt • Plastik • Kauçuk • Cam • Motor yağları • Atık yağlar • Akümülatörler • Araç lastikleri • Beton • Röntgen filmleri • Elektronik atıklar • Organik atıklar








Geri dönüştürme metodları her malzeme için farklılık göstermektedir:
§  Alüminyum: Atık alüminyum küçük parçacıklar halinde doğranır. Daha sonra bu parçalar büyük ocaklarda eritilerek, dökme alüminyum üretilir. Bu sayede atık alüminyum, saf alüminyum ile neredeyse aynı hale gelir ve üretimde kullanılabilir. 1 ton metal atığın geri dönüştürülmesi sonucunda 1300 kg hammade tasarrufu sağlanır. Örneğin; Türkiye'de yıllık olarak toplam 2 milyon tona ulaşmaktadır.
§  Beton: Beton parçalar, yıkım alanlarından toplanarak kırma makinalarının bulunduğu yerlere getirilir. Kırma işleminden sonra ufak parçalar, yeni işlerde çakıl olarak kullanılır. Parçalanmış beton, eğer içeriğinde katkı maddeleri yoksa yeni beton için kuru harç olarak da kullanılabilir.
§  Kağıt: Kağıt öncelikle kâğıt çamuru hazırlamak için, su içerisinde liflerine ayrılır. Eğer gerekirse içindeki lif olmayan yabancı maddeler için temizleme işlemine tutulur. Mürekkep ayırıcı olarak, sodyum hidroksit veya sodyum karbonat kullanılır. Daha sonra hazır olan kâğıt lifleri, geri dönüşmüş kâğıt üretiminde kullanılır. 1 ton kullanılmış kâğıt atığının geri dönüşümü sonucunda, 16 adet yetişmiş çam ağacı ve 85 metrekarelik ormanlık alan tahrip edilmeyecektir. Örneğin; Türkiye genelinde yılda 80 milyon çam ağacı ve 40.000 hektar ormanlık arazi korunmuş olabilecektir.
§  Plastik: Plastik atıklar öncelikle cinslerine göre ayrılarak geri dönüşüm işlemine tabi tutulur. Cinslerine göre ayrılan geri dönüşebilir plastik atıklar, kırma makinalarında kırılıp küçük parçalara ayrılır. İşletmeler bu parçaları doğrudan belli oranlarda, orijinal hammadde ile karıştırarak üretim işleminde kullanabildiği gibi; tekrar eritip katkı maddeleri katarak ikinci sınıf hammadde olarak da kullanabilir. 1 ton plastik ambalaj atığının geri dönüşümü sonucunda 14000 kWh enerji tasarrufu sağlanmış olur. Örneğin; Türkiye genelinde tasarruf edilebilecek enerji miktarı yıllık 4 Milyon Megawatt saattir (MWh).
§  Cam: Cam atıklar (şişekavanoz vb.) toplama kutularında toplanır ve bu atıklar renklerine göre ayrılarak geri dönüşüm tesislerine verilir. Burada atık ve katkı maddelerinden ayrılır. Burada cam kırılır ve hammadde karışımına karıştırılarak eritme ocaklarına dökülür. Bu şekilde tekrar cam olarak kullanıma geçer. Kırılan cam, beton katkısı ve camasfalt olarak da kullanılmaktadır. Camasfalta %30 civarında geri dönüşmüş cam katılmaktadır. Cam bu şekilde sonsuz bir döngü içinde geri dönüştürülebilir, yapısında bozulma olmaz. 1 ton cam atığının geri dönüşümü sonucu 100 litre benzin tasarrufu sağlanmaktadır. Örneğin; Türkiye genelindeki cam atıkların geri dönüştürülmesinden yıllık 30 milyon litre benzin tasarruf edilebilecektir.






 Geri dönüşümün faydaları ;

1-ÇevreninKorunmasınaYardımcıOlur;
Geri dönüşüm atık yakma tesislerinde ya da düzenli atık depolama sahalarında biriken atık miktarlarını ciddi oranda düşürür.  Dünyanın birçok noktasında inşa edilmiş düzenli depolama alanları, çürüyen katı atıklardan çıkan toksik kimyasalların sızarak su sistemlerine ulaşması durumu gözetilerek dizayn edilmiştir. Fakat bu nereye kadar bu şekilde sürecek? Dünyanın birçok noktasında su kaynaklarının kirlenmesine neden olan tehlikeli kimyasallar kontaminasyonu ile ilgili bir çok örnek vardır.
Katı atıkların yakılması elektrik ihtiyacı için verimli olabilir fakat artan karbondioksit ve diğer sera gazları için ek bir maliyet doğar. Bu yüzden yakmadan önce yapılabilecek geri dönüşüm oranının mümkün olduğunca arttırılması gerekmektedir.


2- Sınırlı Kaynakların Korunmasına Yardımcı Olur; 
Bu faydanın doğru bir perspektifte incelenebilmesi için aşağıdaki örneğe göz atalım; 
1 ton çeliğin geri dönüştürülmesi ile yaklaşık 1,2 ton demir cevherine, 800 kg'lık kömürün yanması ile elde edilebilecek enerjiye ve yine yaklaşık 70 kg kireç taşına (kalkere) duyulacak ihtiyaç ortadan kalkar.
Her çeşit kağıdın geri dönüşümü sayesinde fazladan milyonlarca ağacın kesilmesi önlenebilmektedir.
Değerli metal (altın, gümüş, tantal, titanyum, rodyum vb.), metal (bakır, alüminyum, nikel vb.), yağ (bitkisel yağlar, endüstriyel yağlar) vb. kaynaklar sonlu kaynaklardır ve er ya da geç tükenecektirler.
Cep telefonu ve bilgisayar üreticileri sürekli olarak hammadde gereksinimlerini rapor etmektedirler, birçoğu bozulan ya da modası geçen ürünlerini kendi çabaları ile geri toplama hizmeti sunmaya başlamıştır.

3- Enerji Verimliliğini Arttırır;
Geri dönüşüm yeni cevher olarak işlenerek elde edilecek hammaddenin üretimindeki enerji tüketim miktarını ve enerji maliyetini ciddi oranda düşürür. Maden ocaklarının işletilmesi, cevherin çıkarılması, çıkan cevherin ayrıştırılması ve şekillendirilmesi, taşınması vb. bir dizi işlemin yapılmasına gerek duyulmaz.

4- Güçlü Bir Ekonominin Kurulmasına Yardımcı Olur;
Maliyetlerin azaltılması, enerji verimliliği, kaynakların korunması ve mesleki gelişim vb. ülkelerin güçlü bir ekonomiye ulaşmasında ciddi fayda sağlayacak parametrelerdir. 
Genel itibari ile ekonomik krizin baş gösterdiği dönemlerde geri dönüştürülebilir ürünler her ne kadar dip fiyatlar görse de, kriz öncesi döneme geçiş, diğer sektörlere göre çok daha hızlı olur. Ekonomik krizlerden en az etkilenen sektörlerden biri de geri dönüşüm sektörüdür, bunu sağlayan en önemli faktör ise hammaddeye çok daha ekonomik yollardan ulaşılmasıdır.
Geri dönüşüm konusundaki uzmanlık daha ileri teknolojilerin de kullanılmaya başlamasıyla zamanla daha da artmaktadır. Kamu kurumları doğrudan ya da kullandıkları taşeronlar vasıtasıyla depolamadan ve atık toplamadan sağladığı enerji tasarrufundan yüksek oranlarda faydalanmaktadır.
5- Bir Meslek Oluşturur; 
Geri dönüşüm, depolama veya atık yakma işleminden daha geniş kapsamlı iş imkanı oluşturur. Yüksek işsizlik oranının olduğu ve piyasalarda durgunlukların yaşandığı bir dönemde böylesine bir fayda göz ardı edilemez boyuttadır.

6- Vasıfsız nitelikteki kişilere vasıf katar;
İş eğitimi alan vasıfsız işçiler meslek sahibi edindirilerek topluma kazandırılır, bu durum suç oranının azalmasına da katkıda bulunabilir. Okuma yazma bilmeyen kişilerin dahi mesleki eğitimlerinden ve iş uygulamalarının ardından uzmanlık derecesinde bir yetiye sahip olması sağlanabilinir.

7- Toplumsal Bir Yapı Kurar; 
İnsanların bir araya gelmesindeki ve topluluklar oluşturmasındaki asıl neden, sorun ve bu sorunlara karşı alınacak önlemlerdir. Geri dönüşüm de bundan farklı değildir. Farklı şehir veya farklı ülkeden, farklı kültüre, farklı eğitime, farklı yaş grubuna, farklı cinsiyete, farklı siyasi ve hayat görüşüne sahip insanlar bir araya gelerek çevre ve canlıların geleceği için aynı amaç doğrultusunda hareket etmektedirler.

8- İyi Bir Gelir Kapısıdır;
Geri dönüşüm hizmeti verilirken altyapı ve yatırım maliyetleri oldukça yüksek olmasına karşın, doğru uygulamalarla atık malzemelerin (kauçuk, kağıt, plastik, cam, metal, elektrikli ve elektronik eşyalar, akümülatör, pil vb.) toplanması, taşınması, ayrıştırılması, tür ve kalite sınıflandırması yapılmasının ardından uygun geri kazanım tesislerine iletilmesi ile uzun vadede iyi bir kazanç elde etmek mümkündür.
    
                                       Loca GaGarın

22 Eylül 2012 Cumartesi

Bir Felaketin Anatomisi -2-



Çernobil nükleer santral kazasının ardından…


Bu kazada Hiroşima'ya atılan bombanın 350 katı kadar toplam 450 çeşit radyonüklid havaya karıştı. Bu öyle bir kazaydı ki, uzaktan kumandalı makineler çalışmadı. Yüksek radyasyon elektronik devrelerini bozmuştu. En güvenilir robotlar! insanlardı. Kazadan sonra Çernobil'in çevresinde çalışan binlerce insan sonradan, kan kusarak, etleri lime lime dökülerek ve acı içinde kıvrana kıvrana can verdiler. Bu insanlar, barışçıl atomun da öldürebileceğini, insanın fizik kanunları karşısında çaresiz olduğunu yaşamları pahasına öğrendiler. Koruyucu giysileri vardı ancak dışarıda sıcaklık 30 derece olduğundan o giysilerle çalışamıyorlardıO kadar çok radyasyon almışlardı ki, hastanelerde kendilerine ayrılan özel bölümlerde yanlarında bulunan her cisim gerçek bir radyoaktif yan ürüne dönüşüyordu.
Kazadan sonra, Avrupa'nın yarısını kullanılmaz duruma getirecek 3-5 megaton büyüklüğündeki ikinci bir patlamayı da yine bu insanlar önledi.
 "... herşeyden çok sevdiğim insan, onu kendim doğurmuş olsam daha fazla sevemeyeceğim insan gözlerimin önünde bir canavara dönüşerek öldü. Lenf bezlerini aldıkları için dolaşımı bozulmuştu, burnu bir yana kaydı, üç misli büyüdü. Gözleri iki yana bakmaya başladı, içlerinde farklı bir ışık vardı. Daha önce görmediğim ifadeleri görüyordum. Artık burada değildi sanki yine de gözlerinde bakan birileri vardı. Sonra bir gözü tamamen kapandı.
 
Tek korktuğum şey kendi halini görmesiydi. Sonra benden el işaretleriyle aynayı istemeye başladı. Unutmuş gibi yapar mutfağa kaçardım. İki gün boyunca onu atlatmayı başardım. Üçüncü gün not defterine “Aynayı getir” yazıp sonuna üç ünlem işareti koydu. Fısıldamayı bile başaramadığı için kalemle anlaşıyorduk… Sonunda en küçük aynayı getirdim. Kendine baktı ardından kafasını yatağa vurmaya başladı. Onu avutmaya çalıştım…
 … Sıradan bir kanser değildi bu Çernobil kanseriydi. Doktorların dediğine göre, tümörler vücudunda metastaz yapsaymış kısa sürede ölürmüş. Oysa yavaş yavaş vücudu boyunca, yukarıya yüzüne doğru ilerlemiş. Yüzünde siyah bir şey oluştu. Çenesi kayboldu, dili dışarı çıktı. Damarları dışarı çıktı, kanamaya başladılar. Boynundan, yanaklarından, kulaklarından, her yerinden… Soğuk su getirip onu ıslak bezlerle sarardım ama hiçbir faydası olmazdı…“
Valentina Timofeyevna Panaseviç
Çernobil müdahale ekibindeki bir inşaat işçisinin karısı

Olaydan sonra Çernobil reaktörünün çevresinde yaşayanlar ilginç olaylara tanıklık ettiler. Tavukların ibikleri siyahtı, kırmızı değil. Süt ise hiç ekşimiyordu, kuruyup beyaz bir pudraya dönüşüyordu radyasyon yüzünden. Her yer radyasyon ünitesi gibi kokuyordu. İyodin kokusuydu bu. Görevliler, evlerin, binaların çatıları yıkadılar önce. Bütün tarlalar, bahçeler, ormanlar çalılar ve altındaki toprak, belli bir derinlikte kesilip bir halı gibi dürülüp kaldırılarak derin vadilere gömdüler. Bir hafta sonra gelip aynı kesip dürme işlemini tekrarlıyorlardı. Toprağı, toprağa gömüyorlardı. Talimatlar gereği bu işlemden önce yerin üç-dört metre altında satıh suyu olamaması gerekiyordu. Tabanı, çeperleri polietilen filmle kaplanması gerekiyordu. Bunlar talimatta yazanlardı, uygulama elbette ki farklı oldu.

Çevredeki insanlar ne olduğunu anlamıyorlardı. "Ne oldu çocuklar, dünyanın sonu mu geldi" diyorlardı. Hayvanları dışarı çıkarıp vurdular. Bunu yapmakla görevlendirilen biri "Atlar, onları vurmak için dışarı çıkarttığımızda ağlamaya başlarlardı" diye anlatıyor. Radyasyon alan insanlardaki ilk belirti, koku alma duyularını yitirmeleri oldu. Bitkindiler, öğrenciler dersin ortasında sıra üzerine yığılır ve bilinçlerini kaybederlerdi. Herkes mutsuz ve asık suratlıydı. Anneler günlük giydikleri giysileri hergün neden yıkamak zorunda olduklarını anlamamışlardı. Onlar için kir; mürekkep, çamur veya yağ lekesiydi, kısa ömürlü izotoplar değil. Bahçelerinde yetişen güzelim yiyecekleri, domatesleri, salatalıkları neden iki yıl boyunca yiyemeyeceklerini de anlamamışlardı. İnsanlar bazı şeylerini radyasyon ölçtürmek için getirirlerdi. Ama herşey limitlerin o kadar üstündeydi ki sonradan vazgeçtiler.

“... Nükleer Fizik Enstitüsü’yle, gönderdiğimiz toprak örneklerini test etsinler diye anlaşmıştık. Çim, siyah toprak örnekleri alıp Minsk’e gittiler. Analizler yaptılar. Ardından bana telefon ettiler: “Lütfen toprak numunelerini almak için bir araba gönderin.” “Şaka mı yapıyorsunuz? Minsk’e 400 km uzaktayız.” Ahize elimden düşecekti. “Toprağı buraya geri mi getireceğiz?” Yanıtları şöyle oldu: “Hayır şaka yapmıyoruz.  Aslında bu numunelerin özel kaplar içinde beton ve metalden yapılma yeraltı kapları içine gömülmesi gerekir. Ama Belarus’un dört bir yanından numune yağıyor ve bir ay içinde bütün atık depomuz doldu.” Duyuyor musunuz? Aynı toprağı ekip biçiyorduk. Et ve süt planlarını yerine getirmemiz gerekiyordu. Buğday’dan votka yaptık. Elmalar, armutlar, vişneler meyve suyu olmaya gitti. Çocuklarımız o toprağın üzerinde oynadı…”
Vladimir Mateyeviç Ivanov
Slavgorad Parti Komitesi eski genel sekreteri

 
Çocuklardaki ve yetişkinlerdeki tiroit aktivite düzeyi olması gerekenin bazen yüz bazen ikiyüz katıydı. Annelerin sütleri radyoaktifti, yüksek düzeyde Sezyum vardı. Bebeklerine süt değil, ölüm verdiklerinin farkında değildiler. Yiyecekler yiyecek değil, her biri en az 40 kürinin üzerinde radyoaktif yan üründü.

ImageÇernobil felaketinin üzerinden 25 yıl geçti ama çocuklar açısını halen çekiyorlar. Günümüzde bile, binlerce çocuk hala sakat veya hastalıklı doğuyor ya da sonradan üzerlerinde biriken radyasyonun kurbanı oluyorlar. Hastanelerde tedavi gören onbinlerce çocuk, geçen her gün bir başka arkadaşlarının radyasyona yenik düştüklerini öğreniyorlar. Onlar için bir gün daha yaşamak büyük bir mutluluk. Bazıları ise radyasyonun izi olan kanserin bedenlerini kemirdiği acıya dayanamayıp ölümü bir kurtuluş olarak görüyorlar



Çernobil kazası 25 yıl önce 26 Nisan 1986’da yaşandı ve beraberinde yüzbinlerce ölümü getirdi. Sizlere Svetlana Aleksiyeviç’in tarihe tanıklık eden “Çernobil’den Sesler” adlı kitabından aktardığımız bu bilgilerin her biri Çernobil gerçeğini canlı yaşamış tanıkların ağzından alınmıştır. Radyoaktif kirlilikten en çok etkilenen Karadeniz Bölgesi insanı, devletin tüm gerçeği örtme tavrına rağmen gerçeği biliyor. Her aileden en az birkaç kanserlinin bulunduğu Karadeniz, sevgili Kazım Koyuncu’yu kaybettiğimizde bir kez daha ülke gündemine gelmişti. Kazım Koyuncu’yla, DOĞADER’in kuruluş konseri için anlaşmamızın hemen ertesinde hastalığı ortaya çıktı ve 6 ay içinde de kaybettik Kazım’ımızı.

Bu ülkenin yönetimini elinde bulunduranlar, tüm bu gerçekleri bilemesine rağmen, dünyanın terk ettiği nükleer santralleri ülkemizde kurmaktan çekinmiyorlar. Uluslararası nükleer lobinin güdümünde alınan bu karar ve kanunlara, bu ülkenin gereksinimi yoktur.

Dünyanın vaz geçtiği nükleer santralleri başımıza bela etmeye hazırlananlar, bize enerji ihtiyacımız var diyorlar. Onlara soruyoruz. Enerji ihtiyacını yaratan kim? Bizim evlerimizde tükettiğimiz enerji miktarı değişmedi. Enerji ihtiyacını yaratan sizin ve sisteminizin politikaları değil midir? Kirli ve yoğun enerji gereksinimi olan Çimento, Demir-Çelik gibi sanayileri teşvik eden siz değil miydiniz? Daha fazla tüketim için politikalar geliştiren, bu tüketimi karşılamak için daha çok üretim planları yapan ve böylelikle enerji açlığını körükleyen sizin sisteminiz değil midir? Bir kez daha açıklıyoruz. Bizim halk olarak daha fazla enerjiye ihtiyacımız yoktur. Girişilen uygulamalar, bu ülkenin geleceğine ihanet etmek anlamı taşımaktadır.


                                            SeSSizlik...